Dün gece arkadaşlarla muhabbet ederken konu döndü dolaştı- nasıl dolaştıysa artık, halbuki gelecek seyahatlerimizden bahsediyorduk- T...

Bol Keseden Notlar


ilkokul, karne, yüksek notlar

Dün gece arkadaşlarla muhabbet ederken konu döndü dolaştı- nasıl dolaştıysa artık, halbuki gelecek seyahatlerimizden bahsediyorduk- Türk çocuklarının şımarıklığına geldi. Hem bir gün önce karnelerin dağıtılmış olması hem de aramızda bu karnelerden dağıtan öğretmenler de olduğu için muhabbet, daha doğrusu tartışma koyulaştı.
Tahmin ettiğim ve her zamanki gibi başlangıç sınıfı seviyesindeki(anaokulu, 1. sınıf, 2.sınıf..) tüm öğrencilere 5 ler dağıtılmıştı. Sanki hepsi aynı fabrikadan çıkmış, aynı özellik ve yeteneklere sahipler. Tabi ki öğretmenlerin buna bir cevabı oluyor. Çocuğun öz güveninini kaybetmesi, arkadaşları arasında mahcup olmaması, üzülmemesi...vs. 

Utangaç olup arkadaş edinemeyen öğrenci de "İletişim ve sosyal etkileşim"den pekiyi(yeni adıyla çok iyi) alıyor, geleceğin pazarlamacısı gibi okulun yarısıyla muhabbet eden öğrenci de. Çevresini batıran öğrenci de "Çevreye duyarlılık" tan çok iyi alıyor, gerçekten temiz tutan da. Aynı konu karnelerin sol tarafındaki dersler için de geçerli.

Peki her şeyin böyle toz pembe gösterilmesinin sonucu ne oluyor? Sorun varsa, ailenin haberi olmuyor ve doğal olarak bir aksiyon almıyor. Çocuk her şeyi doğru yaptığını düşünerek aşırı öz güven dediğimiz ego tehlikesine yaklaşıyor. Ve sonunda piyasaya, hiç bir şey üretmeyen şımarık bireyler sürülmüş oluyor.

Yanlış anlaşılma olmasın, öğretmenleri suçlama gibi bir durum söz konusu değil. Yukarıda da bahsettiğim gibi onların da kendince düşündükleri vardır. 

kedi, aslan, ayna, ego, narsizm
Aslında daha okula başlamadan yanlışlar başlıyor. Kız çocuklarına sürekli prenses oldukları, her şeyin en iyisini hak ettikleri empoze edilirken erkek  çocukları da birer aslan, kaplan oluyor. Hiç unutmam Hollandada çalıştığım yıllarda sürekli seyahat ederdim. Uçaktaki yolcular hemen hemen yarı yarıya olmak üzere Türk ve Hollandalı vatandaşlarla dolu olurdu. Onların çocukları sessiz sedasız oturup, çizgi romanlara bakarken veya müzik dinlerken, bizimkiler bir türlü yerlerinde durmuyordu. Boşuna ağlarlar, boşuna çok gülerler, sürekli uçakta dolaşırlar, hatta birbirlerine uzaktan yastık falan fırlatırlardı. Beynimiz patlardı. Allahım derdim, neden bu kadar şımarık çocuklar yetiştiriyoruz.  Çocuğunun tüm saçmalıklarını mal gibi sadece seyreden ebeveynler yerine neden onlara doğru ve güzel şeyler öğretilmiyor. Bazen kendimi tutamayıp o sümüklü ve çirkin olduğu halde dünyanın kendi etrafında döndüğünü sanan ve böyle düşünmesine neden olan ebeveynlerini  uçaktan aşağı atmak isterdim.

Aynı aileler, bu veletler büyüdüklerinde de ceplerini doldurup, her türlü ihtiyaçlarını fazlasıyla gidererek onlara çok faydalı olduklarını düşünürler. Bir çocuğun hiç bir zorluk görmeden, hak etmeden her şeye sahip olması sonucu, hayatı, ülkesi, bilim veya sanat için bir şeyler üretme, çalışma ihtiyacını duymayacağını bilmiyorlar mı? 

Bir psikolog, sosyolog, aile veya çocuk uzmanı değilim, ama ortada bir problem olduğu çok aşikar. Keşke bu konuda başarılı olan, özellikle Avrupadaki ailelerin çocuk yetiştirme tarzları biraz incelense. O tarzı komple alalım demiyorum, ama bir karşılaştırma yapılsa, neyin daha iyi olabileceğine karar verilebilse.Ya da bu tür imkanı olmayanlar, en azından bu konuda yazılmış kitapları biraz okusalar, ne güzel olurdu.

Milliyet Blog daki Türk çocuklarının sürekli ağlaması ile ilgili aşağıdaki  yazıya da göz atabilirsiniz.


http://blog.milliyet.com.tr/turk-cocuklari-neden-cok-agliyor-/Blog/?BlogNo=347088

© 2014 masumrobot.com

0 comments :